Aile İçi İletişim Kazaları: Neden Dinlemiyoruz, Neden Anlaşılmıyoruz?
Ayşegül Berberoğlu
5/10/2025
Aile içi iletişim, en yakın ilişkilerimizde gerçekleştiği için çoğu zaman en fazla zorlandığımız alandır. Aynı evde yaşamak, aynı dili konuşmak, hatta aynı geçmişi paylaşmak… bunların hiçbiri, birbirimizi gerçekten duyduğumuz ve anladığımız anlamına gelmez.
Çoğu aile içinde şu cümleler sıkça duyulur:
“Ben onu hiç dinlemiyorum artık.”
“Ne desem yanlış anlaşılıyorum.”
“Zaten beni anlamıyor.”
Peki neden bu kadar yakın olduğumuz insanlarla bile zaman zaman bu kadar uzak düşeriz?
1. Dinlemek Değil, Cevap Hazırlamak
Bir konuşma sırasında çoğu insan gerçekten dinlemez. Karşı taraf daha cümlesini bitirmeden kendi savunmasını ya da cevabını düşünür. Bu da dinlemekten çok, sıranın kendisine gelmesini bekleyen bir zihinsel hazırlıktır. Oysa dinlemek, pasif bir sessizlik değil; aktif bir dikkat ve anlayış çabasıdır.
2. Varsayımlar Konuşmaların Önüne Geçer
Aile üyeleri birbirlerini uzun süredir tanıdığı için zamanla bir “ezber” oluşur.
“Annem zaten hep böyle düşünür.”
“Eşim bunu söylediğine göre kesin şu anlama geliyor.”
Bu otomatik varsayımlar, konuşmaların içeriğinden çok kendi zihnimizdeki yorumlara odaklanmamıza neden olur.
3. Duyguların Üstü Davranışlarla Kapatılır
Aile içinde çatışmaların çoğu, aslında ifade edilemeyen duyguların dışa vurumudur. Kırgınlık, yorgunluk, değersizlik gibi duygular genellikle öfke, suçlama ya da sessizlikle ifade edilir. Bu da gerçek meseleden uzaklaşıp davranışlar üzerinden çatışmamıza yol açar.
4. Roller Değil, İlişkiler Konuşuyor
Aile içinde herkesin bir rolü vardır: anne, baba, eş, abi, çocuk… Fakat bu rollerin ağırlığı bazen kişiliklerin önüne geçer.
“Sen annesin, anlaman gerekir.”
“Ben babayım, bu evin düzenini sağlamalıyım.”
Bu gibi ifadeler duygudan çok beklenti içerir. Halbuki sağlıklı iletişim, rollerin değil kişilerin konuştuğu yerde mümkün olur.
5. Zaman Yok, Alan Yok, Niyet Yok
Yoğun bir hayat temposu içinde çoğu ailede derinlikli bir konuşmaya zaman ayrılmaz. Sohbetlerin yerini anlık diyaloglar alır. Böylece iletişim, sadece ihtiyaç bildirme ya da sorun çözmeye indirgenir. Oysa anlamak ve anlaşılmak için hem zaman hem de niyet gerekir.
Peki Ne Yapabiliriz?
Gerçekten dinleyin: Cevap vermek için değil, anlamak için kulak verin.
Duygulara odaklanın: “Neyi söyledi?” değil, “Neden böyle hissediyor?” sorusunu sorun.
Yargılamadan konuşun: Cümlelerinize “Ben böyle hissediyorum” diye başlayın.
Sessizliği de iletişim olarak kabul edin: Herkes konuşmak zorunda değildir; bazen suskunluk da bir mesajdır.
İletişim için zaman yaratın: Kaliteli bir konuşma için sadece boşluk değil, zihinsel alan da gerekir.
Aile olmak, yalnızca birlikte yaşamak değil; birlikte duymayı, birlikte anlamayı da öğrenmek demektir. Ve bu öğrenme, her yaşta mümkündür.
Dinlemeye ve duyulmaya ihtiyacımız var.